Şair ve Devlet
Enis Akın
Milli duygular, dini duygular, politik duygular şiir yazdırır sanılıyor ama, Freud haklıydı, şiir yazdıran sadece libidodur. Vatan (veya sevgili, fark etmez) hasreti, kısacası dürtüyle onun tatmini arasındaki mesafe. Budur bir şiiri yazdıran. Şiir ya da evlat, yaşamının çoğunu evinden (ev=hasretin bitişi) uzakta harcayan şairin (kültürel ve fiziksel) genlerini yarına taşımak üzere kurgulanmış yapılardır. Bütün şiirler tek bir şey, ayrılık hakkındadır, dürtüyle tatmini arasındaki bu ayrılık. İstiklâl Şairi Mehmet Akif için de durum farklı değil.
Cuma Duymaz’ın kitabı Mehmet Akif’in şehri savunan şiirler yazdığı bir dönemine ışık tutan bir anlatı. 1930 sonlarında harap haldeki Mehmet Akif’in mezarını onartmak için bildiri dağıtıp yardım topladıktan sonra mezarı yenileyen İstanbul Üniversiteli gençler arasında dedem Necmeddin Gözen de varmış. Ümmetçiliğin nasıl imkânsız bir dil cambazlığı gerektirdiğini, “İstiklâl Marşı sever Mehmet Akif sevmez” rejim ve kültürü ve içinde yaşadığımız coğrafyada ırka/dine dayalı birlik ülkülerinin kaderini biraz anlamak için eleştirel bir gözle okunabilir. Mehmet Akif milli mücadeleye katılmak üzere Ankara’ya atla ve koruma verilen askerle yolculuk etmiş, Nâzım ve Vâlâ o yolu yürümüşlerdi. Kitabın hoş bir dili olması için çaba harcanmış, “çocuklar da okuyabilsin” diye düşünülmüş. Biraz da “edebiyatçılar da okusun” diye düşünülemez miydi?