Zorunlu Bir Cevap
Natama Üç Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi
Geçtiğimiz günlerde bir sitede Natama Yayın Kurulu’na yeniden katılan Mehmet Öztek’e ve dergimize ahlaki sınırları aşan hakaret ve ithamlarla dolu bir yazı yer aldı. Şair Mehmet Öztek buna aşağıda okuyacağınız yanıtı verdi. Natama Yayın Kurulu olarak aşağıdaki yazıya yer verirken kendi cevap hakkımızı saklı tuttuğumuzu edebi kamuoyuyla paylaşır ve tercihimiz olmayan bir biçimde gündemi bu konuyla meşgul etmek durumunda kaldığımız için özür dileriz.
Natama Üç Aylık Şiir ve Eleştiri Dergisi
Ahmet Güntan’a Açık Mektup: Şu Benim Muazzam Hafıza Eksikliğim
Mehmet Öztek
Natama şiir dergisinin 21. ve son sayısında Alper Öz’ün benimle yaptığı söyleşiye cevaben benimle “hayalî ama ibretlik bir diyalog” kurmuşsun; bilmeyenler tamamını buradan okuyabilirler.
Beni yalancılık ve korkaklıkla suçlamasaydın belki de bu yazıyı kaleme almama gerek kalmazdı veya bu yazı başka bir yazı olabilirdi, şimdilik ithamlarını yanıtlamakla yetineceğim:
“o blog kapanmadı, kamuya kapalı olarak hâlâ duruyor. şimdi o bloğu herkese açsak, ‘pusillanimous mehmet’ ne yapacak acaba? yüzü kızaracak mı?”
Sözlüğe baktım, pusillanimous korkak, pısırık demekmiş. Bayağı küfürlerine yakışıklı isimler bulmakta ustasın. “Şaka yaptım” diye umutsuzca vaziyeti toparlamaya çalışmayacaksın değil mi Ahmet Güntan? O blogu herkese açsanız yüzüm kızarmaz; tam tersine çok memnun olurum. Bana bu blöfü yapmadan önce umarım o blogda olan herkesin (Ömer Şişman, Ali Özgür Özkarcı, Aslı Serin, Osman Konuk, Burak Acar, Utku Özmakas, Erhan Altan, Efe Murad, Akif Kurtuluş, Ömer Aygün, Fahri Güllüoğlu…) rızasını almışsındır.
Söyleşideki her sözümün arkasındayım, eksiği var, fazlası yok; eklesem gereksiz yere takıldığın kısımla ilgili argümanlarımı daha güçlü kılacak, eklemesem cümlemin bağlamını değiştirmeyecek “muazzam bir hafıza eksiği” var evet, o da Orhan Koçak. Tartışmaya neden olan yazımda başka isimler de vardı ama meselenin özü bu olmadığı için şimdilik geçiyorum. Ne demişim:
“Birkaç sayı mutfakta arka planda yapılan tartışma, sonunda Güntan’ın Özdemir İnce’yi Necmiye Alpay’a tercih eden ‘olağanüstü’ fikirlerine kadar dayanınca patladım ve istifa ettim.”
Bardağı taşıran son damlaya takılıp diğer gerekçelere göz kapatmışsın. “Birkaç sayı arka planda yapılan tartışma,” demişim, bunların da açığa çıkmasını ister misin, virgülün yerine iyi bak, sonra dönüp bardağı taşıran son yazışmaları bir daha oku. Adını bu tartışmaların içine çekmekten dolayı bir özür borçlu olduğum, ama konuyu tartışmanın başka bir yöntemini bulamadığım Necmiye Alpay dahil kimsenin adını gökten zembille indirmedim, 8,5 yıldır kendisine bile söylememişken, bu saatten sonra ne çıkarım olacak bu “yalan”dan? Birbirine uymayan iki farklı demeçle ilgili soru sorulmasa tekrar konuşmak istediğim bir konu da değil heves’in kapanma hikayesi. Söyleşide heves’in kapanması ile ilgili diğer gerekçeleri de saydım; sadece tanıklar önünde gerçekleşen son ve atıl bir konuyu spota alıp dikkatleri dağıtmana, beni “yalancılık ve korkaklık”la suçlamana hiç şaşırmadım. Senden alıntıladığım bir cümle yok ortada; Ahmet Güntan’ın Türk edebiyatının değerleri hakkında etrafındaki gençlerle yaptığı konuşmalardan hareketle bir çıkarımda bulundum ve o yorum blogda da var, blogu açarsanız daha rahat, geniş geniş konuşabiliriz bütün konular hakkında. heves dergisi’ndeki gençlerden, Özdal gibi “kronik cengaver”ler yaratmak istediğini 8,5 yıl önce öngördüğüm ve buna engel olduğum için vicdanım çok rahat.
Güntan’ın melek görünümlü maskesinin altından kimlere diş gıcırdattığını çok iyi biliyorum ve Ömer Şişman ile anlaşamadığımız, kavgayla sonuçlanan son konu da budur. Söyleşimde blog dememişim “yahoo mail grubu” demişim, bu “yalan”ı neden deşifre etmedin; etmezsin çünkü esas meselenin unutulmuş bir isimden ibaret olmadığını çok iyi biliyorsun. Seni usul usul heves dergisinin yayın kuruluna dahil etmek için kurulmuş bir platform olduğundan, blog olduğunu bile unutmuş olabilir miyim acaba? Alpay’ı hatırlamış olmam heves’e katkılarından ve onun için daha çok içerlemiş olmamdan kaynaklanmış olabilir mi acaba? Birkaç mesaj yazıp istifa ederek çıktığım bir blog, anahtarları da Ömer’de olmalı.
“biz sustukça yalanlar artıyor. bu yalanlardan ne medet umuyorsunuz bilmem.”
Sen yalan diyorsan yalan, kötü diyorsan kötü, iyi diyorsan iyi olur, amenna ve saddakna… Bu ithamın ve tehdidinden sonra blogdaki tüm arkadaşlarla konuşup blogu açtırmakla mükellefsin Ahmet Güntan. İyi ki esas isim dururken daha az konuşulan ismi hatırlamışım diyorum şu yazdıklarına bakınca… Mal bulmuş mağribi gibi mağduriyet paravanına sığınmış, senin deyiminle “Dalaşçı Güntan”ı açığa çıkaran bu yazıyı kendi ellerinle yazmış oldun. Daha fazla detaya girmeyeceğim, bir tane caps ile benim yalancılığımı kanıtlamış olmuyorsun, blogu açarsanız 4–5 mesajda her şey günışığı gibi çıkacak ortaya. Yorum mu, yalan mı; korkaklık mı cesaret mi hep beraber göreceğiz. Ömer Şişman ve Mehmet Öztek’in Ahmet Güntan’ı farklı algılamaları, farklı değerlendirmeleri ne zaman “yalan, ikiyüzlülük ve korkaklık” oldu? İpler bu yüzden koptu, neden anlamazdan gelip konuyu dağıtıyorsun? Neden heves’i nasıl kapattığımızın anlaşılmasını dahi istemiyorsun? heves’in neden kapandığının hükmünü de mi sen vereceksin? heves’in nesi oluyorsun sen, sahibi mi, editörü mü, nedir? Diğer tüm gerekçeleri bir kenara bırakıp bir isim eksiğinden medet umup rol çalamazsın Güntan. Cevabını ben çok iyi biliyorum; seni fark etmeyen, senden bahsetmeyen ya da seni eleştirmiş herkesi “rakip” olarak gören, kara listeye alan, “sevgiye, beğenilmeye aç” bir haleti ruhiye içinde olduğunu çok erken fark eden biriyim ve bu gizli yüzünün açığa çıkmasını istemiyorsun. Neymiş, ben “arkadaşlarımla rekabet” edememişim de kaçmışım:
“ama yalan. sen arkadaşlarınla rekabetten kaçtın, pusillanimous korkar…”
Şiir ve rekabet öyle mi? Arkadaşlarımla rekabet ettiğimi iddia ederek senin deyiminle “Dalaşçı Güntan”ın şiirdeki amacını deşifre etmiş oldun. Hangi arkadaşımla rekabet edememiş de korkmuşum, hedef mi gösteriyorsun? Sen dahil bütün arkadaşlarımın iyi bir metnini görünce hala kendim yazmışım gibi sevinen, yeri geldiğinde de onlardan bahseden biriyim. Bu oyuna gelmeyeceğim, hepsi sağ ve hala edebiyat ortamının içindeler; ne benim yalancılığımı ve korkaklığımı doğrulayan, ne de senin iddianı tasdik eden çıktı şimdiye kadar. Rekabet eden sen misin ben miyim Güntan? Tam bir yansıtma mekanizması örneği bu mevzu. Rekabetten kaçan kim? Yaklaşık 5 yıl önce Natama’nın 7. sayısında yazdığı edebi bir eleştiriden uğradığına inandığın mağduriyeti ifade ederken bile Enis Akın’ın adını anmaman, iyi şairlerle rekabet içinde olduğunu ve “rekabet”ten duyduğun korkuyu belli ediyor.
“sen ne yaptın son 10 yıldır elindeki bu değerli özgürlükle? ortaya sana ait, kimseye benzemez değerli bir şey koyabildin mi? — hayır, korkarım koyamadım.”
Öyledir, heves’ten sonra hiçbir şey yapamadım, basiretim bağlandı; şiir, yazı, kitap, dergi, hakkımda yazılmış yazılar, çevrilen şiir, falan fıstık, hepsi sıfır elde var sıfır. Sadece tek bir şey yaptım; sana bu “ibretlik” yazıyı yazdırdım. Özdal’ın “şiirden kötüleri kazımaya yemin etmiş bir cengâver”olduğunu bizzat ağzından duymuş olduk. Türk edebiyatının hakkaniyetli yöntemlerle okunması için bundan daha büyük bir icraatım olur mu, zaman gösterecek. Özdal’ın bugüne kadar kuru sıkı tabancayla güya şiirden kazımaya çalıştığı kişilerin senin “edebiyattan kazımak” istediğin kişilerle aynı olduğuna dair şahane bir itiraf. Senin hakkında bir yorum yapmak için senden cümle alıntılamamıza da gerek kalmadı, doğrudan “Ahmet Güntan’ın Türk edebiyatını getirmek istediği düzey burası” deyip seni suçlayabiliriz. Şimdi biri çıkıp “Ahmet Güntan, Natama, Fayrap ve İtibar dergilerinde yazan herkesi kötü ve Türk edebiyatından kazınması gerekenler listesine almış” dese sana iftira etmiş olacak mı?
Natama dergisi için, “yoksa natama dergisinin manipülasyonda fetö kıvamında başarılı olduğunu bildiğim için hiç cevap veresim yok” demişsin.
İktidarın diliyle sözümona edebiyat eleştirisi yapmandan dolayı senin yerine ben utandım. Bu kadarını beklemiyordum.
Edebiyatta manipülasyon, kendi çıkarları için edebiyatta değerli olanı dahi değersizleştirme, görmezden gelme, yok sayma, unutturma vs.; bunlar senin yöntemlerin Güntan, etrafındakilerin dahi kolayca fark edemediği edebiyat dışı taktikler. Gençlerin sana duyduğu sevgiyi “edebiyat kariyerin” uğruna silah olarak kullanmakta uzman olduğun için herkesi kendin gibi sanıyorsun. Ömer Şişman ve Ali Özgür Özkarcı’ya heves dergisi hakkında sorular soran Ölü Ozanlar Derneği dergisinde, Mehmet Öztek’in heves’te hiç olmamış gibi konuşulmasına ben “eyvallah” dedim geçtim. 3 yıl sonra biri fark edip biribirine uymayan demeçleri netleştirmeye çalışınca cevap vermem gerektiğini düşünüp duruma açıklık getirdim. Bunun adı neden manipülasyon oluyor? Ben Natama’nın 2013’ten beri yanında içinde yöresinde oldum, aynı dergi benim söyleşimde senin hakkında ve “rekabet” içinde olduğumu iddia ettiğin arkadaşlarım hakkındaki olumlu değerlendirmeleri de yayınladı. Aynı dergi birlikte kol kola iş yaptığımız Davut Yücel’in benim hakkımdaki eleştirilerini de yayımladı. Kimse dokunulmaz değil, edebi saiklerle eleştiri yapıldığı sürece sorun yok, kendi çıkarları ve “zirve hedefleri” için kimsenin edebiyatı “birbirini sevenler sevmeyenler derneği”ne çevirip kör dövüşü yapmaya yaptırmaya hakkı yok. Dedikodu ile şiir yazıp, şiirlerin edebi düzlemde eleştirilince gençleri dolduruşa getirip cevap yazdırdığın yetmezmiş gibi, ben o gencin yazılarını eleştirince bu kez aynı genci “cengaver”likle ödüllendirmişsin. İtiraf gibi iltifat. “Herkesin yapamadığını yapmakla” övdüğün Özdal’dan Assolist dergisinin 3. sayısından bir eleştiri numunesi:
“Kendi kazdığı kuyuya düşmek” diye bir deyim var. Bu saatten sonra Özdal’ın yazacağı her yazıdan sen sorumlusun. Ali Özgür Özkarcı ve özellikle Ömer Şişman’a daha çok söz hakkı düşen bir yerde senin cevap vermen çok manidar. Söyleşimin yayınlandığı mecranın Türk edebiyatına katkıları ve giderek artan etkisiyle Natama dergisi olması, operasyonu kendi elinle yapma iştahı uyandırdı sende. “Rekabet” mi demiştin? Natama dergisinden naklen bildiyorum, rakip olarak görülmediğin gibi “rakip” olarak gördüklerin daha fazla güçlenmiş olarak ayakta.
“- o zaman devamlı övünüp durduğun bu hamilikten kaçma konusunu bana bir daha anlatır mısın, pek anlayamadım.”
Çok basit. Birlikte dergi çıkarmak, dergi yönetmek için “iyi insan, iyi edebiyatçı” olmak yeterli bir ölçüt değil maalesef. Ortak bir dert, ve en önemlisi de ortak bir yordam olmadan birlikte dergicilik yapılmaz. Senden heves dergisi için şiir isteyen ilk kişi de bendim hatırlarsan, sayı 10. Dergide şiir ve yazılarınla yer almana karşı değil, tersine taraftardım; ama yukarıda bahsettiğim edebiyatın hakkaniyetli yöntemlerle okunmasına zarar veren yaklaşımından dolayı heves dergisinin yayın kurulunu etkilemeni, dergiye dahil olmanı istemedim. Senin esas derdin Türk edebiyatı değil; senin derdin, uzun yıllar fark edilmemiş ya da az fark edilmiş Güntan’ı basamak atlatarak ve bu uğurda başkalarına da haksızlık ederek yukarılara taşımak. Şiirde tek başına zirvede olmak diye bir şey yok Güntan, dünyanın en iyi şiirini de yazsak, yanımızda o şiiri okuyacak anlayacak iyi şairlere ihtiyaç duyarız. Tüm insanlığın ihtiyacını tek başına karşılayacak bir şiir makinası olamayacağına göre gençlerin gözünü perdelemeye çalışmak, edebiyata zarar vermekten başka bir şey değildir.
Mektubuma son verirken blogu açacağın(ız) anı dört gözle bekler, sana bu “ibretlik diyalog”u yazdıran muazzam hafızamdan öperim.