Yazmak bazen yürümektir
Enis Akın
Belki insan düşünerek yürüdüğü veya yürüyerek düşündüğü içindir, yazmayı bir yürüme metaforu olarak düşünebiliriz. Amaçsız yürümek yazıyı en güzel karşılıyor. Bazen yazarken koşuyoruz, duruyoruz, kendimizi çelmeliyoruz (Orhan Koçak’ın sevdiği), geri dönüyoruz. Bazı insanlar yazılarında sokaklarda yürür. Daha önceden haritası çıkarılmış yerlerde yürüyen istediği an sapabileceği cadde, sokak veya patikalarda gezer; o konuda düşünen herkesin öyle ya da böyle söyleyebileceği, gidebileceği konularda gezer. Bazı yazarlarsa sadece kendinin yazabileceği şeyleri yazar. Kendi yollarını önümüze açar. Çıkmaz sandığımız sokakların çıkmaz olmadığını; o her gün yürüdüğümüz ara sokaklarda her zaman gittiğimizden başka bir kestirme yol olduğunu o yazıları okurken anlarız. Bu sonuncusu özellikle anı kitaplarını okurken daha sık yaşanabilen bir duygu.
Kitaba sondan başladım. Önce Turgut Uyar’ı, Ece Ayhan’ı, Ülkü Tamer’i okudum, keyif aldım. Şöyle düşündüm: “Bu yazdıklarını yalnızca Murat Belge yazabilir.” Sonra giriş yazısını, Yahya Kemal’i, Nâzım Hikmet’i, Ahmet Hamdi’yi ve devamını okudum. İlk baştaki duygum azalsa da devam etti. Azaldı çünkü Murat Belge’nin çağdaşlara geldikçe anlatacak daha fazla özel malzemesi vardı, doğal olarak.
“Şairaneden Şiirsele” de bazı şair ve eleştirmenler tarafından edebiyata dışarıdan bir müdahale gibi algılandı. Bu konuda önce Orhan Koçak, sonra Enis Batur’un yazıları yayımlandı. Batur’un yazısı “Hiç değilse şiiri rahat bıraksalar ya” şeklinde bir alıntıyla son buldu. Murat Belge “karşılaştırmalı edebiyat” alanında Bilgi Üniversitesinde kürsü başkanı. Şiiri “rahat” bırakması zor görünüyor. Orhan Koçak’ın veya Halim Şafak’ın itiraz etmesini anlıyorum, Türk şiirinin savunulmaya ihtiyacı olduğundan değil ama Batur’un Türk şiirini (buraların şiirini) savunduğunu bu yazı dışında görmedim. Kendine “Türkçe yazan batılı yazar” meali şeyler denmesiyle neredeyse övünen, (bütün çalışkanlığına rağmen) bencilliğiyle gurur duyan bir Enis Batur’un bunu yapması ilginç. Demek ki artık Türk şiirini onun salt bir kendini yeniden yaratma (veya mesai) alanı olarak değil, uğruna kavga verdiği (!) bir mücadele alanı olarak da düşünmek gerekecek. Biz onu kendi imgesi dışında pek bir şeyle ilgilenmemesiyle kabul ettik, bundan sonra Türk şiirinde “mücadeleci bir Enis Batur” göreceksek biraz zaman alabilir, ama alışırız. Severiz de.
Modern Türk şiirinin merkezi neresidir diye bir soru sorulsa. Kitabın buna yanıtı “Orhan Veli ve Garip şiiri” olurdu, en büyük ağırlık burada hissediliyor. Murat Belge’ye göre de kurucu edebiyat bu; hem cumhuriyetin ortaya çıkardığı küçük insana, hem 2. Yeniye zemin hazırlıyor.
Kemal Özer bahsinde Belge, Memet Fuat’ın, Kemal Özer’i daha politik yazmaya ikna ettiğini, ama bunun sonuçta Özer’in şiirini olumsuz etkilediğini yazıyor. Murat Belge de o zaman Memet Fuat’ın düşüncesinin mekanikliğini görememiş olmakla hata yaptığını düşünüyor: “[Kendime] kızıyorum şimdi” [s.567]. Yapan insan endişe ve suçluluk duyan insandır; 1968 kuşağından olan diğerleri gibi Murat Belge de “yapan” birisi. Yapan kişi hata da yapıyor. Çok yapan çok hata yapıyor. Hatayı kabul etmekse gençlerde hiç yok, eski güzel günlerden kalma, eski güzel insanlarda olan bir özellik.
Murat Belge’nin çalışması, çoğu açıdan, Türk şiirine sadece kendinin yapabileceği bir katkı.