Türetimleri ve Üslubuyla Konsept Bir Kitap
Alper Öz
Zafer Zorlu ve ilk şiir kitabı Oğul Sırtlanı’dan bahsederken, çağdaşı olan şairlerin şiir dilinin sınırlarına mahkum olmayan, kendi çizgisini çizen, bu doğrultuda ilerleyen bir şair ve kitabından bahsedebiliyoruz.
Kitap üç bölümden oluşuyor; hayvan.daha biçimsiz, natamam, bu bir savunma değildir. Ancak bu üç bölümün bıraktığı izlenim, şairin farklı şiirlerinin bir toplamı olmadıkları, birbirine atıflarda bulunan tamlamalardan, dizelerden kurulan bir yapbozun parçaları oldukları. Kitap özelinde benzer bir sıfatlandırma yapıldı mı bilmiyorum, ama bu yönüyle bir “konsept kitap” diyebilirim. Bireyin bir yaşam döngüsünde gerçeklediği, günlük rutinlerde karşılaştığı kadın-erkek, insan-hayvan ikilemlerine temellendirilmiş konular çerçevesinde bir konsept. Bu mevzulara değinirken kör göze parmak ilerlemeyen, açık oynamayan, okuruna çağrışımlar dışında açık kapı bırakmayan, çalışılmış dizeler ve türetilmiş öbekler söz konusu.
Kitabın gidişatına yönelik fikir vermesi ve şairin genel üslubunu da belirtmesi adına, ilk şiire görece detaylı değinmek istiyorum. Dört fazdan oluşan, “hayvan oto-yürek yer” olarak adlandırılan bu şiir oto-yürek ve hayvan kelimelerinin çağrıştırdıkları etrafında kurulmuş dizelerle şekilleniyor.
İlk faz, “I. oto-yürek” buradaki oto-yürek kelimesinden hareketle günümüzde çok karşılaştığımızı düşündüğüm teknoloji yergisinin bir örneğiyle karşılaşacağım önyargısıyla başladığım şiirde “oto-yürek”in bu önyargıdan bağımsız, daha insani bir durumu işaret ettiğini gördüm. Şairin (veya anlatıcının) kendi yüreğinden bahseden ve bu yürekle yapılanların tamamen anlatıcının kendi iradesi doğrultusunda yapıldığını öne çıkaran bir türetme. Kelimenin ısrarla oto-yüreklendirmek şeklindeki kullanımı bu anlamı pekiştirmeye yönelik iyi bir hamle olmuş. “Kendimi oto-yüreklendirdim/ Sokağa çıktım kavga bitmiş” “Yürek hepimizde yeşerir oto-yürek kendinindir” (s.13), “Kendimi oto-yürürek yek yürü/ Yol almış kervan ne çıkar it ürür” (s.14), “Sen benim oto-yürüğümsün/ Etimi sıkıyorlar/ Kararsızım incinmek ile hoşlanmak arasında” (s.15).
Kitabın ikinci fazı, “II. kalp hayvanı”, “İnsan bir hayvandır” bilgisinden kaynaklı bir kullanım olduğunu düşünmekle beraber, amuda kaldırılmış bir öbekle kalp vurgusu öne çıkarılıyor.
“çünkü ben bir kalp Hayvanıyım sen evcil değilsin”, “Çünkü diye başlayan bir şiir nasıl ki son bir hamledir/ İnsan pardon Hayvan son bir kez şansını denemekten/ Yanına uzanınca kimi masaj istiyor yaralı bölgesine/ Kendi dili uzanamadığından yalanmak belki öpülmek” (s.17) Ayrıca şiirin genelinde sezilen bu hava finaldeki “kendimi oto-yüreklendirdim sokağa çıktım” (s.17) dizesiyle pekiştiriliyor.
Üçüncü faz “III. boşluk büzüşük” boşluk kelimesinin yaptırdığı çağrışımlarla birkaç farklı koldan ilerleyen bir şiir. Bir saygı göstergesi olarak kılık, kıyafet boşluklarımızı kapatmak, “Mümkün mertebe boşluklarımızı büyütmeyelim/ Ön iliklenme.boşluk utanma.bakınız büyütme” (s.18), Türk şiirinin kuşaklı yapısında kuşaksız geçen yıllardır belki boşluk”[Senin dilinde gözenek denir, genişlet lütfen/ bir boşluk geleneği oluştu Büyük Türk Şiirinde]” (s.18) Ötekileştirilen onların bir boşluk olarak var olmaları, “Benim de boşluk var seninkine benzer az biraz/ bazen yerinde duramıyor çoğalıyor onlar oluyor” (s.19) ve kitabın birçok yerinde olduğu gibi burada da sırıtmayan cinsel atıflar söz konusu: “diyeceğiz ki boşluk büzüşük bişeydir/ sonra diyeceğiz ki bunun yaşla ilgisi yok/ ve elbette cinsiyetle de ilgisi yoku ekleyerek.”
Ve ilk şiirin son fazı, “IV. intihar simülasyonu” daha önceki üç bölümde daha muğlak ve daha geniş alanda çağrışımlara dayandırılan anlatım bu bölümde bir vakanın eksenine oturtulmuş gibi bir izlenim bırakıyor; İki kişi arasında geçen, birtakım simgelerle hatırlatılan ve belli ki pek de hoş olmayan bir vaka. “Kafandaki sahneyi durdurmak ya da devam ettirmek/ Hatta odaklanırsan geriye sarma tekniğiyle yok etmek” (s.21), “Akla ve kalbe uğursuzluk getiren şeylerden/ Yani bana gönderdiğin kolye demek istiyorum” (s.22), “Kafanın içinde yani böyle bir Hayvan niye var/ Kolyeyi yılan manzumuyla yani hiç akılcı değil” (s.23).
Kitabın ikinci bölümü olan “natamam” iki şiirden oluşuyor. Şiirleri okudukça bölüm ismi daha anlam kazanıyor. Anne çocuk ilişkisi ve erkeklik üzerinden şekillenen ancak henüz bir kişiliğinden bahsedemeyeceğimiz bir çocuk ve ebeveyn ilişkisinin çerçevesine sahip. “boynuzlarını susamaya çıkarmış geyiği/ bir oğul’un sırtlanıldığı minderden/ annenin susmak için bitimsiz bir soruya/ bereketlice kalktığını görürler” (natamam, s.44), “çünkü anne çok eski bir koşu diz kanatır” (natamam, s.50), “duvarda yan duruşu ırmağın kendine dönüyor/ kimse keseleyemez artık o ırmağı sırtıma doğru” (inilecek bir yer, s.55), “inilecekbiryerinilecekbiryer/ kim neye devrilebilsin erkeklikten” (inilecek bir yer, s.56).
Kitapta son bölüm, “bu bir savunma değildir”. Kitap boyuncaki üslubunun ve yarattığı çağrışımların farkında olan şair burada bu farkındalığını lanse ediyor. Final için biraz klişe kaçan bir kurguyla, klişe olduğunu da vurgulama klişesiyle ama kendi üslubuyla Hakim Bey’e sesleniyor “Biraz klişe olacak ama hakim bey/ Hayvanlar sizin de dostunuz falan mıydı/ Şimdi bu kürsüde Hayvan denen tuhaf imge/ üstüne beylik laflar duyabilirsiniz benden” (s.59). Etkilenmelerinin kaynağını da veriyor diyebiliriz: “bu iyi bir kim ki-duk filminin konusu olur”, “Freud sevmediğimi söyleyebilirim/ Rüya ve Hayvan bulaşıcı mıdır” (s.60).
Gerek kurulan bu dilin sürekliliği gerekse olası gelişimini görmek açısından Zorlu’nun sıradaki şiirlerini takip etmemiz gerekecek. Ancak böylesi yapboz yapısında şiirlerin bir arada görülmesi gerekliliği bizde de daha sık yayınlanacak konsept kitaplar beklentisine yol açacaktır.