Türk şiirinin ana damarlarından birisi olarak ​“ergen Türk şiiri”: Attilâ İlhan, Ahmed Arif, İsmet Özel

Enis Akın

Natama Dergi
2 min readAug 5, 2018

aşamalarında bir daha hiç olmayacağı kadar özverili ve kendini adamaya hazırdır.

Bir bizdik san sen, oysa gelir hep biri

Kurar yeni barınak kullanıp aynı taşları

Yani ne mi diyorum, çok kurak tarla

Çünkü asıl şiirler bekler bazı yaşları.

[Açık, Behçet Necatigil]

Lautreamont, başkaldırının ergenlik dönemine ait bir şey olduğunu anlamamızı sağlar. En etkili teröristlerimiz, ister bombalarla silahlanmış olsun, isterse de şiirle, çocukluktan fazla uzağa gidemez. Maldoror’un Şarkıları çok yetenekli bir liselinin çalışmalarıdır; bu çalışmaların dokunaklı olmasının nedeni, tam olarak, evrene ve kendine karşı ayaklanmış bir çocuk zihninin çelişkilerinden kaynaklanır. [Albert Camus, Başkaldıran İnsan]

Yazının başlığında “Delikanlı şiir” de diyebilirdim ama delikanlı, içerdiği “delilik” imasına rağmen, sözünü etmek istediğim ergenlik kavramına yaklaşmıyor.

Bu yazıda “ergen” kavramını negatif yükünden ve klinik anlamından bağımsız olarak kullanmayı deneyeceğim. Hayatın gelişim evlerinden birisi olan, aşkın, cinsel kimliğin, sanatsal yönelimlerin ve ideallerin “keşfedildiği” dönem olan ergenlik herkesin başına gelen, normal bir evredir ve ergenlikte beliren duyguların edebiyatla ilişkisi yeni de değil, sürpriz de.

Örneğin TC yurttaşları olarak geç edinilmiş milli duygularımız dolayısıyla kimliğini arama (ergenlerde rastladığımız bir özellik) çalışması edebiyatımızın da temel temalarından. Cumhuriyet edebiyatının herhalde en az yüzde 80’i halkına karşı sorumluluğunu sorgulayan aydın kimliğimizin tartışılması üzerinedir. Amerikan toplumunda da “ne istediğini” bulmaya çalışan bir ergenin hikâyesi olan Çavdar Tarlasında Çocuklar (The Catcher in the Rye) romanı Amerikan edebiyatının en tanınmış eserlerinden birisi.

Pek sevmediğim “genç şair” diye bir niteleme var, oluşum sürecindeki şairi, şiirle ilgili liyakat kurallarını henüz içselleştirmemiş (henüz asimile edilmemiş) naif şairi imlemek için kullanılıyor. Bu yazının başlığında geçen “ergen” kavramı bununla ilgili değil. Burada “yaşlı başlı,” hatta “büyük” şairleri söz konusu edeceğim.

Örneğin, “Makinalaşmak İstiyorum”u yazan Nâzım’la “Severmişim Meğer” şiirini yazan Nâzım’ın yan yana geldiğini düşünelim. Birinci Nâzım’ın (21 yaşında) önüne yansıttığı bir “ideal” olduğu, doğru şiiri yazmak konusunda kendine bir görev biçtiği, kimlik oluşturma konusunda henüz kararlı bir denge noktasına varmadığı, bir hareket içinde olduğu, vb. söylenebilir. İkinci Nâzım durmuş oturmuş, yaş almış (60 yaşında) birisidir, şiiri elbette daha iyi bilir ve geçmişe bakar. “Makinalaşmak isteyen” persona, şairin önündeki, “severmişim meğer” diyen persona şairin arkasındaki bir imge. Birinci şiir ikincisinden daha kötü veya çirkin değil. İnsan hayatının farklı gelişim dönemlerine aitler sadece. Bir şiir okurken arka plan bilgilerini (aşağı yukarı şairin yaşını, içinde yaşadığı yüzyılı, nerede yazıldığını, vb.) bütün okurlar bilir, bunu gözeterek okur, buna göre anlamlandırır.

Örneğin, “Efendimiz Acemilik”i (29 yaşında) yazan Turgut Uyar bütün seçeneklerin önünde kalmasını isterken, “Sonsuz ve Öbürü” (55 yaşında) seçimlerini yapıp bitirmiş olmanın hüznüyle yazılmıştır.

gökyüzünün sonsuz olduğunu bana öğrettiniz

öğrendim

yeryüzünün sonsuz olduğunu öğrettiniz

öğrendim

hayatın sonsuz olduğunu öğrettiniz

öğrendim [Sonsuz ve Öbürü]

Bunda hiçbir acayiplik yok. Cinsel kimliğini yeni keşfeden ergenin önünde bir gelecek vardır, ileriye bakarken heyecan duyar. Dünyaya gününü gösterecektir. Ne demişti usta? “Çünkü asıl şiirler bekler bazı yaşları.” Elbette ileri yaşlarda şiiri daha iyi anlayan şairler için Nâzım’la Uyar’da örneklediğim ama bütün şairlerde olan bu fark, anlamlı ve meşru bir değişimdir.

Tuhaf olan bazı şairlerde bu değişimin olmamasıdır, bu yazının konusu bu. Bazı şairler ergenlikte takılıp kalıyor, hiç yaşlanmıyor. Öncelikle ergenlik yaklaşık olarak nedir?

--

--