rögar kapaklarına Yusuuf diye bağırmak
Mert Can Aksoy
۱
Yusuuf senin hiç öyle kuyudur derinliktir güzelliktir
Yani örtülecek bir baldırın yok
Baban ölmüş, iyi, hiç yoktan artık
Biliyorsun ölüevinde işler nasıl yürür
Kayaları ve kambur bir adamın sırtında taşıdığı gök-aynayı
Rahminde evin kalkıklığını sen gezdirdin
Ne demeli buna
Bir bar tezgahı yahut sebil
۲
Gecenin rabbine sığınırım ey
Ey yüzünün toprağı soğuk tutan gölgesi
Ey göğsüme görkemli bir aslan tembelliğiyle
Uzanmış koltukaltlarımı tırmalıyan kancık seni
Yanaklarında soluklansın er çiçeklerim
Bütün sonuçlar açıklanıyor
Ben öyle pek meğesimez, bir mezar taşını gösterir gibi
Buyur ediyorum bir çift -yaklaşık- yetmişer kilo eti
Yatakta Yusuf ceketini atsa gebe bırakır bir adam
Önce birbirlerini anlamaya çalışan ter kokuları
Sonra kapıyı tırmalıyan heybet
Yutkundurdu kızlıkla bakan yanlarımı
۳
Duaya açtığım ellerimi
geri bir tokat gibi çarpıyorum yüzüme
Geniş yapraklar arasında geniş kavramlar
Gel ey onunla bunun arasındaki fark
Yık bendeki bu her şeyin kutsallığını
Kan bulaşmış gövdesiyle bir sansarın kuyruğunu
Ay’a takılı sonsuz uzayan geceye
Yapışık gören bakış
Elimdeki baltaya tapıyorum.