Eksik bakiye

Cuma Duymaz

Natama Dergi
11 min readSep 21, 2019

İrtifa kaybına uğrayıp da ‘soylu yenilikçi şairlik’ mertebesine yükselme şansımızı yitirmemek için kafamızdaki tilkileri simetrik olarak mı diziyorduk?

Cumhuriyet Kitap’ın 03.01.2019 tarihli sayısında Sinan Bakır’ın Bâki Asiltürk’le yaptığı bir söyleşi yayımlandı. Söyleşinin konusu Bâki Asiltürk’ün Şiir Yüklü Gemi adlı kitabı. Uzunca bir reklam metni gibi duran bu söyleşinin tamamı hakkında geniş çaplı bir değerlendirme yapmayı gerekli görmüyorum fakat sorulardan biri oldukça ilginç. Öyle ilginç ki kişinin ancak kendi kendisine sorabileceği bir soru gibi duruyor ama biz öyle düşünmeyelim; ‘art niyetimizi’ bir kenara bırakıp bu soruyu gerçekten de son günlerde yalın kılıç ortalıkta dolaşan Sinan Bakır’ın gençliğinden sudur eden cesaretinin bir nişanesi olarak kabul edelim. Değil mi ki Bâki Asiltürk, Sinan Bakır’ın tez danışmanı da olan hocası ve öğrencisi onu, içinden geçenleri dahi bilecek kadar çok seviyor.

Soru şöyle:

Genç kuşağa verdiğiniz değerin somut örnekleri kitabınızda var. Kimsenin elini taşın altına sokmadığı, sokmaktan korktuğu böyle bir ortamda yazdığınız şairlerle ilgili çekinceleriniz olmadı mı? Peki, süreç içinde beklentilerinizin altında kalan şairler oldu mu?

Asiltürk’ün soruya verdiği cevap ise şu şekilde:

Maalesef oldu. 2000’lerin oluşma aşamasında Ayhan Kurt, Kadir Aydemir, Serkan Işın, Tarkan Başer, Mehmet Öztek, Cuma Duymaz vd. gibi şairlerden çok umutluyduk. Fakat bunlar ya deneysele dadanıp irtifa kaybetti ya yayıncılığa soyunup para kazanma uğruna şiirlerini çürüttü ya da şiirin kayıt defterinden düştü… Yanı sıra zamanında hakkında yazıp da bu kitaba almadığım 4–5 yazı var. Nedenini bir zaman sonra, 2011’deki tartışmaları inceleyen edebiyat araştırmacıları ortaya çıkaracaktır.

İnsanların kimlere, ne zaman ve hangi saiklerle umut bağlayacağına karışmaya hakkımız yok. Umutları boşa çıktığında Karadeniz’de Şiir Yüklü Gemi’leri batmış kaptanlar gibi kara kara düşünmelerine de saygı duymak durumundayız. Hatta sığ sularda gemilerini yüzdürebilmek için bazı ağırlıklardan kurtulma telaşlarını bile anlayışla karşılayabiliriz. O nedenle, böyle parlak bir sorunun Sinan Bakır’ın zihninde bir şimşek gibi çakmasını, çok değerli hocasının kaptan köşkünde yaşadığı telaşın bir yansıması olarak değerlendirebiliriz. Kaptanımızın binbir umutla gemisine aldığı fakat gemiciğinin karaya oturacağını hissedince kurtulmaya çalıştığı isimler arasında ben de varım. Diğer isimlerden Tarkan Başer dışındakileri ise çıkarttıkları dergiler ve yazdıkları şiirler vesilesiyle tanıyorum. Hatta Mehmet Öztek ve Serkan Işın’la1 poetik tartışmalarımız da oldu ama şimdi bunları hatırlamanın ne lüzumu var; birazdan hepimiz denizin dibini boylayacağız nasıl olsa. Kara listedeki isimlerden Kadir Aydemir’in yayıncılığın yanı sıra şiir yazmayı sürdürdüğüne, Mehmet Öztek’in ise şiirle bağının hiç kopmadığına, poetik gelişiminin süreklilik arz ettiğine ve 2000’ler sonrası şiirin belirleyicileri arasında yer aldığına şahitlik de ederim eğer kaptanımız gerekli görürse. Böylece onları ‘Bâki’ kılmayı başarabilirim, kim bilir. Gerçi, Mehmet Öztek için benim şehadetimin yeterli olacağını sanmıyorum; o da bencileyin kaptanımızı küplere bindirecek bir hayli laf etmiş kendisiyle yapılan bazı söyleşilerde. Afro dergisinin 5. Sayısında yayımlanan “Doğrucu Davut Olmak” başlıklı söyleşide Bekir Türker’in sorusuna verdiği şu cevaba Nuh Nebi olsa dayanmaz. “Bâki Ayhan T. var mesela, adam uyuşturucu gibi, kitabı çıktığı ay en az 10 dergide vasati kırk çöp fikirleriyle bombardımana tabi tutuluyorsunuz, bir Bâki Ayhan cümlesiyle şiire bakışını değiştiren aklıselim sahibi biri var mıdır acaba. 21. yüzyılda sözcük elitizminden bahseden, simetrik yapı diye uydurma bir manifesto yazıp sonradan çark eden birinden bahsediyoruz. Kitaplık, Varlık, yasakmeyve, Üçnokta ve daha bilmem kaç dergiyi aynı ay domine edebiliyor.”2

Natama’da yayımlanan başka bir söyleşide ise “Bâki Ayhan T., Türk şiirine atılan en büyük kazıklardan biri mesela. Adamda yok yok maşallah, çok da çalışkan; edebiyat akademisyeni, şair, manifestocu, eleştirmen, dergici, antolojici ilanihaye… Bu da bir çeşit yetenek işte. Tek yeteneği Türk şiirine zerre katkısı olmadan hemen hemen tüm dergilere kendini edebiyatçı olarak kabul ettirmesidir bana kalırsa. Bâki Ayhan T. şiiri ile düşünmek, hislenmek; Bâki Ayhan T. eleştirileri ile şiirde yeni bir nefes almak mümkün mü acaba, biri anlatsa da dinlesek.”3 İlahi Mehmet, insan bir kaşık suda bile gemi yüzdürmeye çalışan büyük bir yeteneğe bu lafları eder mi? Edersen sonun böyle olur işte, bir filikayı bile çok görürler adama.

Lakin benim durumum çok daha vahim. Ne zaman, hangi limanda binmişim bu gemiye, hatırlamıyorum. Ne hatalar yapmışım da adımı bu listenin sonuna ekletmişim, onu da bilemiyorum. Bu korsan gemisinde ‘dümen çeviren’ zatı ise edebiyat ortamındaki çok çeşitli faaliyetlerinden ötürü tanıyorum. Onun Bâki Ayhan Top, Bâki Ayhan T. ve Bâki Asiltürk isimleriyle ortaya koyduğu çalışmalardan haberdarım. Şiir Yüklü Gemi adlı son kitabını da biliyorum, 1985’te Ova Yayınları’ndan çıkan Sevdalar Tünemiş Şu Yüreğime4 adlı ilk şiir kitabını da. Yeri gelmişken söyleyeyim, Can Yayınları’ndan çıkan Uzak Zamana Övgü ve Hileli Anılar Terazisi adlı kitaplarını büyük bir dikkatle incelemiştim şiirimi yeşertecek mümbit vadiler arayışına koyulduğum yıllarda. İncelemiştim de onun dikenli tellerle çevirdiği kıraç topraklarda oyalanmamın zamanımı ziyan etmekten öte bir anlam taşımayacağını çok kısa sürede anlamıştım. Budala diye bir dergi de çıkartıyordu Bâki Ayhan T., o zamanlar ama ben, ‘o dala’ konmayı aklımdan bile geçirmemiştim. Tilkiler elbette üzüldü bu duruma, üzülmez olur mu?

Evet, şiir yazan bir Bâki Ayhan T. var fakat ben onun kitaplarında altını çizebileceğim dizeler bulamadım. Onun şiirlerinin edebiyat mahfillerinde konuşulduğuna tanık olmadım, gençleri etkilediğine dair verilere rastlamadım. Zaten kendisi de bu durumu, Soylu Yenilikçi Şiir Manifestosu ile ilgili bir soruyu cevaplarken, “Bana sükut suikastı yapılıyor,”5 diye ifade etmişti bir dergide. Belki de bütün edebiyat dünyası işini gücünü bırakıp bir araya gelmiş ve ona gerçekten de bir sükut suikastı düzenlemiştir, bilemem. Ama ben iyi bir şiir görünce heyecanlanan bir adamım. Suikastı da planı da unuturum öyle zamanlarda. Herhangi bir dergide okuduğum güçlü bir şiiri ya da yeni çıkan etkileyici bir kitabı salık vermek için gecenin bir yarısında telefona sarıldığımı çok iyi bilir yakın arkadaşlarım. Şiirleri beni heyecanlandırsaydı Bâki Ayhan T. için de uykusunu böleceğim birkaç arkadaş bulurdum mutlaka. “biriktirdiğin lirik gülüşlerini/ atabilirsen at artık içine/ derinliğine büyürmüş bahçeler anladın/ derinlerde arıyorsun gizli bahçeyi”6 ya da “ne zaman bir çakıl taşı fırlatılsa/ anımsamalarla kırışıyor zamanın yüzü/ ne zaman bir ırmak kendine aksa/ buruşuyor yalnız kalmışlığımıza”7 gibi klişeler için ise arkadaşlarım şöyle dursun, düşmanlarımın bile uykusunu ziyan etmeye elim varmadı açıkçası.

Gelenekten kopmadan yeni bir şiir kurulacağı fikrini poetikasının temeline alıyor Bâki Ayhan T.. Soylu Yenilikçi Şiir Manifestosu’nda da bu fikri, hiç de fena sayılmayacak biçimde detaylandırıyor. Geleneğin görkemini yeninin pırıltısıyla süslemeyi öneriyor. Tam olarak katılmıyorum ama tamamen yabana atabileceğim bir yaklaşım da değil bu. Zira ben de geleneksel unsurların klişeye dönüştürülmemek kaydıyla şiiri güçlendirebileceğine inananlardanım. Bu konudaki düşüncelerimi Cengiz Gündoğdu’nun Varlık dergisinde benimle yaptığı bir söyleşide şu şekilde ifade etmiştim: “Öncelikle belirtmeliyim ki ben de herkes gibi ‘yeni’ bir şiir yazmaya çalışıyorum. Fakat bu yeniliği, yapmamam gerekenler listesi hazırlayarak ya da uzak durmam gereken şairlerin çetelesini tutarak yapmak niyetinde değilim. Bu bağlamda gelenekle hep bir gönül ilişkisi içerisinde oldum. Algımı genişleten kimi buldumsa, dilimi çözen neye rastladımsa alıp başucuma yerleştirdim. Yeniye varmanın eskiye uğramamak olduğu fikrini başımdan defedeli çok oldu.”8

Bâki Ayhan T.’nin şiirin ne olduğuna ve nasıl olması gerektiğine dair düşünceler ileri sürmesi takdire şayan bir durum. Herhangi bir şairin böyle bir muhasebeye girişmeden kalıcı ürünler ortaya koyması düşünülemeyeceği gibi, gerçek manada ‘yeni’ bir şiire ulaşmak için güzel düşüncelerin tek başına yeterli olduğu da iddia edilemez. Edebiyat tarihimiz, yazdığı şiir bildirilerinin altında ezilen vasat şairlerle doludur. Soylu Yenilikçi Şiir Manifestosu’nu yazan, ‘Simetrik Şiir’ biçimini bir devrim gibi hararetle savunan Bâki Ayhan T.’nin durumu da onlardan farklı olmamıştır ne yazık ki. Bu konuyu Karayazı’da kaleme aldığım “Türk Şiirinde Modernleşme Sendromları” adlı yazıda daha önce ele almıştım:

Yine bireysel bir poetik metin olmasına karşın taşıdığı büyük iddia ve oluşturduğu beklentilerle bir manifesto havası veren Bâki Ayhan T.’nin ‘Soylu Yenilikçi Şiir’i, ayrıca bir değerlendirme yapmayı gerektiriyor. Manifestosuna -Hâşim’den esinlenmiş olsa gerek- dergilerde yayımlanan bazı şiirlerini sayarak bu şiirlerdeki içerik, söyleyiş ve biçim yenilikleri üzerinden gelen eleştirileri gerekçe göstererek başlayan Bâki Ayhan T., soylu ve yenilikçi bir şiirin mümkünlüğü üzerinde duruyor. “Bir Günün Sonunda Arzu” Dergâh’ta yayımlandıktan hemen sonra, özellikle de şiirdeki, “Akşam, yine akşam, yine akşam, / Göllerde bu dem bir kamış olsam!dizelerinin çok fazla eleştirildiğini hatta alay konusu edildiğini, Haşim’in de bunun üzerine “Şiirde Mana ve Vuzuh”u yazmaya mecbur kaldığını biliyoruz. Lakin Bâki Ayhan T.’nin söz konusu şiirlerindeki simetrik yapının gariplikle karşılanmasına karşın, içerik ve söyleyişe ilişkin onu bu manifestoya mecbur kılacak bir tartışma olmadığını da biliyoruz. Dizenin önemine vurgu yaparak simetrik yapı üzerinden hem soylu hem de yeni bir şiir kurmaktan bahseden Bâki Ayhan T., şimdilerde yazılan şiire ve eğilimlere bakılırsa sesini pek de duyuramamış gibi görünüyor.9, 10

Hakkını teslim edelim, kaptanımız çok çalışkan. Özellikle Bâki Asiltürk adıyla oldukça velut bir akademisyen profili çiziyor. Tam bir edebiyat profesörü! Ülkemizde, ‘akademisyen yüklü gemi’lerin hangi limanlardan ne tür yolcular aldığını, hangi denizlere yelken açtığını içinde bulunduğumuz siyasi sürece bakarak az çok tahmin edebiliriz lakin meselenin bu boyutunu burada konuşmanın anlamı yok. Her şeye rağmen fırtınaları göze alan, muktedirlerin sığlığına teslim olmayan, yüreği temiz, kalbi kocaman akademisyenler de var çünkü. Onları saygıyla selamlayalım ve biz kendi gemimize dönelim.

Sadık tayfalarından Sinan Bakır’ın sorusunu yanıtlayan kaptanımızın ağzında gevelediği acı hakikat şu:

2000’lerin başında şiire başlayan, aralarında benim de olduğum, bazı genç şairlere çok güvenmiş Bâki Ayhan T.; onlara kol kanat germiş. Her birinin iyi bir ‘soylu yenilikçi kalemşor’ olarak yetişmesi için elinden geleni ardına koymamış.11 Kitapları hakkında yazılar yazmış, çıkardığı yıllıklara bu gençlerin şiirlerini almış.

Peki, ne olmuş sonra? Bu hayırsız gençler onun bunca emeğinin kadrini kıymetini bilmişler mi? Kaptanımız bizim için imgelerini süpürge etti, biz de onun yazdığı manifestonun gölgesine sığınıp uslu uslu simetrik şiirler dizelim, tehlikeli sulara açılıp azgın dalgalara kaptırmayalım kendimizi, demişler mi? Hayır. Demedikleri gibi kaptanımızın kancalı eliyle işaret ettiği istikamete bile dönüp bakmamışlar. Onun yerine, kendi maceralarını yaşamanın, kendi şiirlerini kurmanın derdine düşmüşler. Hakiki şiiri sadık tayfaların değil gözü kara serüvencilerin yazabileceğine inanmışlar ve bir süre, korunaklı limanlardan uzak durmayı tercih etmişler. 2. Yeni’yi ve Garip’i daha bir dikkatle inceleyerek şiiri hayatın içine yeniden çekmeyi denemiş bu gençler. “Kendinden Yeni”12 diye adlandırabileceğimiz bir şiir çıkarmışlar böylece ortaya. Bâki Ayhan T.’ye de dönüp: “Yeniliği buldun da soylusunu mu arıyorsun” diye sormuşlar doğal olarak.

Edebiyat tarihçilerini daha fazla yormak niyetinde değilim. O nedenle meselenin benimle ilgili kısmını bizzat kendim anlatayım:

Doğrudur, Bâki Ayhan T., ilk kitabım Avunma Mevsimi ile ilgili methiyelerle dolu bir yazı yazmıştır. “Genç ve şair” olan beni göklere çıkarmıştır. Benim için, “80’ler şiirinin zayıfladığı yerlerin birinden yepyeni bir şair çıkıyor sanki “hem şikâr/ hem aşikâr mıyız kalbim/ yenildik mi”, “darası düşse/ ne kalır insandan geriye”, “bahçeler de çeler mi aklımızı” dizeleri ve bunlara benzer başkaları şiirlerin ve kitabın bütünlüğü içerisinde yeniden okunduğunda, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır”13 şeklinde, yüceltici ifadeler kullanmıştır. Hatta işi daha da ileriye götürerek, “Duymaz’ın biçimsel ve işitsel örneklemelere boğmadığı, insani duyuşunu ve poetik düzenini kalbiyle, sesiyle derinleştirdiği yerlerde kendi sesini daha gür bir biçimde duyurma yolunu tuttuğunu söylemeye hiç gerek yok. Bu o kadar böyle ki, kolaycı alışkanlıkların kırıldığı, başkalarınınkilerle birlikte düşünülmeye gerek duyulmayacak benliksel davranışının belirginleştiği sayfalarda şiirin parıltıları daha bir farklı görülüyor. Bir yerde ‘hiçbir tanrıya uygun olmadığımı anladım/ herkes kendi tanrısını tanımlayınca’, bir başka yerde ‘ben şimdi/ kendi gemisine alınmamış bir nuh’um’ veya ‘yaşamak yarım kalmış bir intihar belki de…’ diyebiliyor. Bunları söyleyebilen birinin şairliğinden kuşku duyulmaz”14 gibi mahcubiyet duymama neden olacak yargılarda bulunmaktan bile imtina etmemiştir.

Ben ne yapmışım bu durum karşısında? Hiçbir şey. Düşünüyorum da, ondan, bir kuru teşekkürü bile esirgemişim o vakitler. Şu benim taş gibi kalbim, şu benim kıymet bilmezliğim… Kaptanımıza daha fazla haksızlık etmemek adına önemli bir itirafta bulunmak istiyorum: Söz konusu yazıyı çok ciddiye aldım, defalarca okudum; onun, şiirlerimi neresinden sevdiğini, hangi kusurlarımdan dolayı beni göklere çıkardığını anlamaya çalıştım. Beni Yanlış Bırakın adlı ikinci dosyamı hazırlarken çok işime yaradı bu yazı. İlk kitabımdaki onun övgüsüne mazhar olan birtakım marazi meziyetlerimi gözden geçirmemi sağladı. Poetikamı, onun şiir görgüsünü oluşturan ‘mızmız imgeler dünyası’nın dışına taşımam gerektiğini anlamama yardımcı oldu.15 Bu süreçte, Ersun Çıplak’la birlikte çıkardığımız Karayazı’da, gerek yazdığımız yazılarla gerek dergiye seçtiğimiz ürünlerle bunun mücadelesini verdik yirmi beş sayı boyunca. Karayazı’daki faaliyetlerimizin bazıları doğrudan, bazıları da dolaylı olarak canını yakıyordu Bâki Ayhan T.’nin, biliyorduk. Biliyorduk ama kimseyi üzmeyeceksek yeni bir dergi çıkarmanın ne manası olabilirdi?

Canı yansa da bizi izlemeye devam etti Bâki Asiltürk. Hazırladığı şiir yıllıklarına, kerhen de olsa, şiirlerimizi almak durumunda kaldı. Öyle ki YKY Şiir Yıllığı 2010’a “Pusu Kuru” adlı şiirimi alırken kullandığı “İlk kitabından bu yana ciddi mesafe kat etti” ifadesi bir hayli moralimi bozmuştu.16 “Bunca zamandır uğraşıyorum, hâlâ Bâki Asiltürk’ün beğeni menzilinin dışına çıkamadım mı?” diye endişelenmeme yol açmıştı.

Gel gör ki o yıl, adı yıllıkçı’ya çıkan Bâki Asiltürk açısından pek iç açıcı geçmedi. Mehmet H. Doğan’ın ölümünden sonra kendisine tevdi edilen yıllık hazırlama görevini küçük hesaplarına ve önyargılarına kurban ettiği gerekçesiyle çok ağır eleştiriler aldı. Aralarında Sina Akyol, Refik Durbaş, Seyhan Erözçelik, küçük İskender, Kadir Aydemir17 ve Yücel Kayıran’ın da olduğu onlarca şair, “Beş yıldır, adı geçen yıllığı [YKY Şiir Yıllığı] hazırlayan Bâki Asiltürk (Bâki Ayhan T.), bazı şairleri yıllığına almayarak kendince bu şairleri cezalandırdığını düşünmektedir. Ayrıca takma adlarla kaleme aldığı yazılarda kendisiyle tartışan, kitaplarını ya da yıllıklarını eleştiren yazarları, yazınsal olmayan bir dille karalamakta, edebiyatı kendi kişisel ve ideolojik önyargılarının aracı kılmaktadır. Bu nedenle, Bâki Asiltürk’ün ne biçimde olursa olsun, adlarımızı anmasını, şiirlerimizi kitaplarında işlemesini, dergilerde eleştirmesini, yıllıklarında kullanmasını ve bizden söz etmesini istemiyoruz” (Varlık dergisi Nisan 2011) diye biten zehir zemberek bir bildiri yayımladı. Böylece, Bâki Asiltürk’ün, küçük hesaplar üzerinden iktidar tesis etme aracına dönüştürdüğü yıllıkçılık macerası sona erdi.

Tayfasının ağzıyla sorulan soruya verdiği cevabın ikinci kısmında, “Yanı sıra zamanında hakkında yazıp da bu kitaba almadığım 4–5 yazı var. Nedenini bir zaman sonra, 2011’deki tartışmaları inceleyen edebiyat araştırmacıları ortaya çıkaracaktır” diye gizemli bir hale getirmeye çalıştığı tartışma işte bu tartışmadır. Ben, onun yıllıklarına girmemenin en doğru yolunu bulmaya çalıştığım için söz konusu bildiriye imza koyma gereği duymamıştım. Şimdi düşünüyorum da keşke o bildiriyi imzalasaydım da benimle ilgili o meşhur yazıyı Şiir Yüklü Gemi’sine alamasaydı.18

Evet, sevgili Sinan Bakır; madem burada soruları sen soruyorsun, sor bakalım hocana. Bir kimse, şiirin kayıt defterinden düşürüldüğünü unutup da şiir yazmaya devam etse o kimsenin daha evvel yazmış olduğu şiirleri ve yayımladığı kitapları da çürüyüp gider mi?

Şunu da ekle lütfen:

İrtifa kaybına uğrayıp da ‘soylu yenilikçi şairlik’ mertebesine yükselme şansımızı yitirmemek için kafamızdaki tilkileri simetrik olarak mı diziyorduk?

Kaynakça ve dipnotlar

1 Bu yazıyı yazarken Serkan Işın’ın yönettiği ve bir zamanlar oldukça etkili olan “poetikhars” adlı siteye yeniden göz attım. Bâki Ayhan T. ile ilgili neler söylemişler, neler… Yazdığı manifestoyu, savunduğu simetrik şiir anlayışını yerden yere vurmuşlar. Serkan Işın; sen denizlerin en derinini, en köpek balıklısını hak etmişsin, hiç kusura bakma.

2 Bekir Türker, Doğrucu Davut Olmak, Afro Dergi, S. 5, 2016, s. 30–39.

3 Alper Öz, Mehmet Öztek’le söyleşi: Şiiri Şiirsizlikten Yetenek Gösterisi Değil Kişilik Alıkoyabilir, Natama Şiir ve Eleştiri Dergisi, S. 21, 2019, s. 18–28.

4 Bâki Ayhan T., 1985 yılında basılan bu kitaba rağmen geçtiğimiz yıl Cenk Gündoğdu tarafından hazırlanan 2000’ler Şiiri Antolojisi’nde yer almıştı. Art niyetimizi bir kenara bıraktığımız için, nasıl oluyor da ilk kitabı 1985’te çıkan bir adam 2000’ler şairi olarak anılıyor, sorusunu getirmeyelim aklımıza.

5 Hangi dergi olduğunu hatırlamıyorum, araştırmaya da üşendim işin doğrusu. Asiltürk’ün göreve davet ettiği edebiyat tarihçileri bu konuya da bir el atsınlar artık.

6 Bâki Ayhan T., Hileli Anılar Terazisi, Can Yayınları, 2001, s.25.

7 Bâki Ayhan T., Uzak Zamana Övgü, Can Yayınları, 2003, s.15.

8 Cengiz Gündoğdu, Cuma Duymaz’la Beni Yanlış Bırakın Üzerine Bir Söyleşi, Varlık Dergisi S. 1329, 2018, s. 98–99.

9 Cuma Duymaz, Türk Şiirinde Modernleşme Sendromları, Karayazı Dergisi, S. 2, 2008.

10 Bu ifadelerin de gemiden atılacaklar listesinin şekillenmesinde etkili olacağını tahmin edersiniz.

11 Bu cümlede, deyimi yanlış anlamda kullanmaktan kaynaklanan anlatım bozukluğu yoktur.

12 Biliyorum, bu oldukça iddialı bir isim oldu. Bu iddianın içini doldurmak da boynumun borcu oldu. Başka bir yazıya artık.

13 Baki Ayhan T., Üryan Kelimelerdir Ruhumuzu Avutan, Virgül, S.92, 2006.

14 Baki Ayhan T., a.g.y., Virgül, S. 92.

15 Burada “o” zamirini her ne kadar Bâki Ayhan T. için kullanıyor olsam da şiir serüvenimi sadece, Türk şiirinde cürmü kadar bile yer tutmayan kalbur altı bir şaire göre şekillendirdiğim düşünülmesin. Bâki Ayhan T., kafasındaki tilkilerin yüzü suyu hürmetine öne çıkıyor.

16 Benim, bir hayli moralimi bozmuştu, dediğime bakmayın; o, bu ifadeyi şiirimi gönülsüz aldığını belli etmek için kullanmıştı esasında. Çünkü 2009’da hazırladığı yıllığın önsözünde Ahmet Ada’ya yaptığı haksızlığa kayıtsız kalmamış, onu epeyce üzecek şu değerlendirmeyi yapmıştım siirpenceresi@ yahoogroups. com’da. “Baki Asiltürk, Ahmet Ada’yı ‘intihal’ suçundan dolayı cezalandırıyor. Uygun gördüğü ceza ise hazırlamış olduğu yıllığa Ada’nın şiirini almamak. Daha doğrusu almayı planladığı şiiri yıllıktan çekmek. Önceki yıllarda şiirini aldığına hatta bu sene de almak için fotokopilerini hazırladığına göre Ahmet Ada önemsediği şairlerden birisi. Gelin görün ki suç işlemiş. Gerçekten bir intihal suçu varsa bunu yüz küsur dergiden birinde ‘edebi’ bir tartışma zemininde ele almak mümkündü oysa. Böylece biz de intihal, esinlenme, nazire gibi kavramları öğrenmiş, Ahmet Ada’nın Türk şiirinde durduğu zemini anlamış olurduk. Ama burada mesele Ahmet Ada değil hatta mesele intihal de değil. Mesele, yıllık hazırlama memurluğuna atanan bir kişinin nelere ‘kadir’ olduğunu göstermesi meselesi. Alt tarafı bir yıllık hazırlıyorsun sevgili Bâki Asiltürk. Dilediğini alır, dilediğini almazsın. Hiç kimse senden, şiir görgünden ve şiir bilginden fazlasını beklemez zaten. Yıllığa seçtiğin kötü şiirlerin hesabını sormayacağı gibi seçmediğin iyi şairlerin de gerekçesini istemez.”

17 Bildiriye imza atmışsın sevgili Kadir Aydemir, başka suçların da vardır senin şimdi.

18 Ola ki kitabınızın ikinci baskısını yaptırırsanız benimle ilgili yazıyı yeni baskıya almamanızı istirham ediyorum sayın kaptanımız. Görüyorsunuz işte, şiirlerinizi de yazılarınızı da pek önemsemiyorum. Bir hatadır yapmışsınız yıllar önce ve o yazıyı kaleme almışsınız. Kurtulun artık o yazıdan. Bakın, geminiz batacak!

--

--

Natama Dergi
Natama Dergi

Written by Natama Dergi

Üç aylık şiir ve eleştiri dergisi

No responses yet