Canavarın Kalbiİnanç Avadit’in yeni kitabı

Canan Yıldırım

Natama Dergi
4 min readMar 15, 2020
Canavarın Kalbi, İnanç Avadit, Monokl Yayınları, 2019, 70 Sf.

Eğer toplumsal düzende şiddet gerçek ise, yeni bireyler kendi içsel saldırganlık kapasitelerini geliştirmeden nasıl hayatta kalacak? Bireyin içindeki saldırganlık bir düşünce değil bir duygudur. Bazılarının içimizdeki hayvanın kalıntılarına bağlı olduğunu söylediği duygu.1

İnanç Avadit’in ilk kitabı Buradan Kurtulmak Bize Kaldı ve ikinci kitabı Canavarın Kalbi ile ilgili yazmaya karar vermeden önce şu soruyu sordum: ‘Avadit şiiri neyi amaçlıyor?’ Öncelikle, onun şiirinin en belirgin özelliği, içsel huzursuzluğun kendini sürekli farklı şekillerde göstermesi bence. Peki, Avadit’in şiirinde gözlemlediğim bu huzursuzluğun sonucu ortaya çıkan pro-aktifliği bir “saldırganlık” olarak niteleyebilir miyiz? Burada saldırganlığı, bir tahammülsüzlük duygusuyla “diğerlerine duyduğu sevgi ve daha iyi bir dünya kurmaya çalışmak için onlara katılma […]”2 olarak görüyorum. Phyllis Meadow için yapılan bu tanımın, burada, Avadit şiirinin amacıyla kesiştiğini düşünüyorum: “Onun anahtarı, saldırganlık ile daha tam ve dürüst bir yaşamı sağlayan zevkleri birleştirmekti.“3

Avadit, toplumu bir ayna olarak kullanmak ve o aynada gördüğü ‘büyük kaygı’yı bizim de hissetmemizi ve nihayet bütün bunları ‘daha büyük bir kaygıya’ dönüştürüp şiiri başka bir ayna olarak karşımıza getirmeyi amaçlıyor. İçeriğe yaptığı büyük yatırım nedeniyle Avadit şiirini muhtemel bir metin incelemesi yöntemiyle değil de “neyi amaçlıyor” sorusuyla düşünmek istiyorum.

Etik bir muhakemeyle, yani var olanı olması gerekenle ölçerek, şiirinin önemli amaçlarından biri olan ‘gerçekçilik’ ile “Borges’in Bahçesi Minima Moralia” şiirinde olduğu gibi ‘yaşamın en dolaysız hakikatini’ ya da “Canavarın Doğuşu” ile bahsedilen ‘değiştirilemeyen masif hakikati’ sunuyor. Karşı-canavar olarak tanımladığı ‘canavarlığın farkına varmış canavar’ ile ‘insanın soyutlama yeteneğinin gelişmesi evresinden sonra ortaya çıkan’ canavarın doğuşu başlıyor.

Buradan Kurtulmak Bize Kaldı’da bunu daha farklı bir tema ile anlatmıştı. İlk kazaya, ilk günaha, yine binlerce yıl sürecek bir hataya, türlerin birbirine doğrulttuğu acıya, ilk cinayete, insanın ilk hatasına dayandırılan yine aynı canavarın kalbiydi. ‘Yepyeni bir başlangıca eski bir alışkanlıkla yine yalanlar söyleyerek’ ‘annen sana on bin yıl sonraya bir uçurum hazırlıyor’ diyerek bitmeyecek bir kurtuluşsuzluktan bahsediyor.

Avadit’in şiirinde içgüdüsel olarak topluma kenetlenen yaban düşüncesi, insanların tarih boyunca gücü kullanma alışkanlıklarının nasıl bir trajediyle sonuçlandığını ve bunun bir distopyaya dönüşmesini vurguluyor. “[A]cımasız sosyal gerçekleri dürüstçe kabul etme talebi, manevi bireyin gerçeklerini rahatsız etmekten fazlasıdır. (…) Ahlak kuralları, en azından böylesi zamanlarda, hep sosyal ahlak kurallarıdır –sosyolojinin olan dünya ve saf idealizmle olması gereken dünya ile bitmeyen diyalogu.”4

Şairin “sınıflandırılmaya mahkum özneler evreni” dediği “Öteki Canavarlar”, pragmatik çağa başkaldırıyor ve varoluşuyla ilgili bir güvensizlik içerisinde “ahlak kurallarının ihlaline dayanan ahlakın”5 kurallarını örgütlüyor.

Bu iki kitapta da Avadit bize şiirin mecburi istikametinin isyanda olduğunu söylüyor. Varoluşuyla ilgili kendine sürekli bir kısır döngü yaratan toplumun ve bireyin her seferinde bu ahlaki durumu kabullenişine yönelik bir isyan.

“Kardiovasküler Sistem”de ‘yarım kalmış bir hesap mutlaka kalacaktı,’ ‘yarım kalmış bir bakış ve intikamlar mutlaka bir gün alınacaktı, alınamadı’ ve ‘bedel ödetemeyenlerin mutlaka bir şeyler ödemesi gerekiyordu, ödediler’ dediği, ilk kitabı ile karşılaştırıldığında daha çıkmazda, daha öfkeli olarak modernitenin ve küreselleşmenin enkazında kalan bireye, bireyden topluma uzanan bir eleştiri şiiri.

Şiirinde kurduğu karşıtlıklarda ‘umutla kanser arasında/yaşam ve ölüm/ağacı ve baltayı/mikrobu ve aşıyı’ yapan ve yıkan insan, dönüp dolaşan sürekli aynı bahise gelen iyi ve kötü argümanı var. Bu argümanların faydacı bir analize dönüşmeden ortak vicdanı harekete geçirme arzusu, şiiri pozitif bir değere taşıyor. Sorunsalını rahatsız edici bir biçimde somutlaştırmayı hedefleyerek, gerçeği başka bir açıdan sunma becerisine sahip olabiliyor.

Orhan Koçak, Ece Ayhan’ın Devlet ve Tabiat’taki şiirleri için Mehmet Fuat’ın “toplum sorunlarına değinen şiirin başyapıtıdır” savına karşılık “Saldırıyor, gömüyor, bulaşıyor, belki çarpıtıyor, ama herhâlde değinmiyordu. Ama Devlet ve Tabiat’ın toplum sorunlarına değinip değinmediğini saptamaktan daha önemlisi, toplumsal/kültürel sorunun Ece’nin bütün yapıtına değmiş ve onu belirlemiş olduğunu görmektir bence”6 diye yazıyordu. Avadit şiirinin kaynağını tarihin özgül sorunlarından aldığı görülüyor. Bu da onu yaşanmış zaman kesitlerinin hatırlatıcısı yapıyor. Bir düşünceyi, ideolojiyi, inancı tekrara düşmeden farklı biçemlerle sunmak riskli bir iş; bu anlamda Avadit’in her iki iki kitabını da bu risklerin üstesinden gelmiş olmalarından dolayı “görevini tamamlayan yapıtlar” olarak değerlendirebilirim.

Carol Ann Duffy bir röportajında “Okura bir gökkuşağı gördüğümde nasıl hissettiğimi anlattığım bir şiir yazmak istemiyorum,”7 diyor. Peki, Avadit şiirinin toplumsallığının arkasında bir özne yok mu? Daha günlük, daha basit, kişisel ve kendince önem atfettiği anlık sorunlara veya sorun olmayan herhangi bir duruma değinebilir mi? Bu bağlamda Orhan Koçak’ın İzzet Yasar için yaptığı bir yorum, Avadit şiirinin karakteristik özelliklerinden birini anlamamızı sağlayabilir: “birtakım özel deneyimleri, anlamla yüklü anları, doğurgan karşılaşmaları yâd etmiyor. (…) Tersine inatçı bir sadakat: kendi teorik/ideolojik müktesebatına sadakat. Bu yoğun teorik yaklaşım alaşım ona bazı en ciddi berraklaşma sınavlarını yaşatmıştır ve hala her şeyden değerlidir, şiirden bile. Yine de hiçbir zaman bu alaşıma kendi kişisel damgasını basmaya yönelmemiş, onu kendi hayatını anlamlandıracak/meşrulaştıracak/kurtaracak bir merci olarak benimsemeye kalkışmamıştır, en azından şiiirlerinde. Bunun bir sebebi, kısaca Marx-Nietzsche-Freud olarak adlandırabileceğimiz böyle bir müktesebatın zaten her türlü kişisellik iddiasına kuşkuyla bakması, hatta ego, öznellik ve deneyim gibi şeyleri yerinden etmesidir herhalde. En başından beri, teoriyi polemik silahı olarak görmüş gibidir ve polemiğin hedefi de hayatın gayrişahsiliğini gizleyen -ve böylece bizi yatıştıran- bir ideolojik karartma olarak kişiselliğin ta kendisidir.”8

Avadit şiiri özgürlüğü, coğrafi ve evrensel yazgıyı, otoritenin, iktidarların dünya ve insanlık üzerine attığı kördüğüme nişan alarak ciddi bir sorumluluk almış ve yerine getirmiştir.

1 Anthony Elliott & Charles Lemert — Yeni Bireycilik, Küreselleşmenin Duygusal Bedelleri, Sel Yayınları, 2011, s. 208.

2 Age, s. 210.

3 Age, s. 211.

3 Age, s. 174.

5 Goerges Bataille, Edebiyat ve Kötülük, Ayrıntı Yayınları, 1997, s.104.

6 Orhan Koçak, “Ece Ayhan’ın Şiirinde Dil ve Bağlam,” Kopuk Zincir, Modern Şiir Üzerine Denemeler, Metis Yayınları, 2012, s.181.

7 Caroll Ann Duffy, Natama, S.21, s.45.

8 Orhan Koçak, “İzzet Yasar’ın Şiiri Üzerine,” Kopuk Zincir, Modern Şiir Üzerine Denemeler, Metis Yayınları, 2012, s. 201–202.

--

--

Natama Dergi
Natama Dergi

Written by Natama Dergi

Üç aylık şiir ve eleştiri dergisi

No responses yet