Bir zaman anlatısı
İnanç Avadit
Şiir kitaplarının çoğu bir tema ya da ana izlek üzerinden ilerlemez. Şairlerin belirli bir dönemde yazdıkları şiirlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulurlar. Bu da onları, eğer şairin bir takıntı ya da ana sorun haline getirdiği bir mesele yoksa, o şairin antolojisi haline getirir. Şiir kitapları bu açıdan bakıldığında bir tür retrospektif sergi görünümündedir. Ozan Can Türkmen’in ilk şiir kitabı Az Önceki Oda’da –kitabın adından başlamak üzere– bir zaman takıntısı ya da meselesi neredeyse her şiirde birden fazla olmak üzere ortaya seriliyor. Kitap doğası gereği sürekli akan, asla yakalanamayan, istenildiği gibi planlanamayan, elden kaçıp giden bir zaman sorunu üzerine kurulu. Özellikle de megapolde bir türlü akmayan, bütün ağırlığıyla üzerimizden silindir gibi geçen bir zaman sorunu.
Dünyada Sabah, Dün Günlerinde Son Durum, Üst Üste İki Sigarada Dünya Turu, Son Kusursuz Cumartesinde Bir Yıl gibi şiirler bu sorunu hem isimlerinde hem de içlerinde taşıyorlar. Hem Heraklitos’un lanetli ırmağında bir kez daha yıkanamamak hem de şehirlerde zamanın bir durma biçimi gibi insanların üzerinde çöreklenmiş olması, aynı odalarda birden fazla sefer sıkılabilmek. Türkmen’in başarısı bu çelişkinin altından şiirsel bir başarı ile kurtulabilmesinde yatıyor.
Türkmen’in dili bozmayı sevdiğini görüyoruz. Şahsi görüşüm ise şairin parladığı anların sadeleşebildiği, dil oyunlarından kaçınabildiği anlar olduğu yönünde. Özellikle düzyazı olan “Hatırlanmak Her Şeyi ve Bir Başka Şeyi Daha” başlıklı bölümde Türkmen’in geçmişi hatırladığı ve okura bundan bahsettiği bölüm bu sadeleşmenin en belirgin hissedildiği nokta olarak göze çarpıyor.