ölürüm Türkiyem
Gül Abus
Genelde yumuşak şeylere dokunuyorlar. Narin küçük adım atıyorlar. Sarındıkları battaniyeler tüy gibi hafif. Elleri pürüzsüz, tırnakları düzgün. Köpekleri bile galiba tam olarak havvuugghh diye ses çıkarmıyor. Dahası ses çıkarmıyor. Hırlama filan söz konusu bile değil. Üzgün ve mahzun bakıyorlar. Sahiplerinin yumuşak narin ellerinin nasıl şirretleşebildiğini defalarca görmüşler. Sen hem dünyanın en harika insanı ol, hem de pisleş. Gelelim bizimkilere. Hiç nazik değiller. Boyunlarındaki damarlar patlayacakmış gibi konuşuyorlar. Söyleyecek lafları var canım, boğazlarına kadar dolup taşmışlar. Yine de aynı diziyi seyredip bir tepside gelen elmadan ısırıp boş boş konuşuyorlar. Simay’ın dediğine göre egoları hep savunmasız kalmış, ondan böyle kaba saba cahiller. Oysa Simaycığım öyle mi; beyaz, bembeyaz, peynir gibi. Simay kötü kalpli bir kadın değil; kocasının bir çorap fabrikası var.
Bunları neden mi anlatıyorum? Gelecek nesil bilsin anlasın idrak etsin, bizim düştüğümüz hatalara düşmesinler yazık günah. Biz kıçımızı kurtaramadık, bari caaanım bebekler, masum yavrular ölmesin. Fena günler geçirdik. Çok ekmek yaptık bu bahar.
kek yaptık
spor yaptık
ağladık
bu bahar çok ölü yaptık
çok korktuk
çok içlendik
çok kadın delirdi
çok çıldırdık ilk kez ne güzel hep beraber
doktorlar bizi terk etmedi, ben olsam ederdim
çok sarılamadık, ben olsam sarılırdım
bir düzine küçük burjuva kendine geldi
sözler verdi
iyi insan olmak istediler
düşmanlarını dahi özlediler
paranın da pulun da allah cezasını versin dediler
allah dediler ilk kez
çok allah dedik bu bahar
yedik içtik sıçtık
manavın çırağına kapıyı açmadık
bahşişini kapının önüne bıraktık
allahtan virüs zengin fakir ayırt etmedi
hadi ordan
hadi ordan