Natama dergisi 29. sayısıyla raflarda
Bu sayının “Tanpınar’daki Turgut ve bir kanon önerisi” başlıklı ilk yazısında Enis Akın, şiirde “acemilik” kavramını, şiirimizi tanzimat dönemine kadar tarayarak teşrih masasına yatırıyor.
Davut Yücel, ilkini 24. sayımızda yayımladığımız “Şiirde ses, şiirsel mırıltının politikası” başlıklı yazı serisinin ikincisine Turgut Uyar şiiri özelinde devam etti. “Türk şiiri var mı” sorusuna da cevap arayan yazı hem Turgut Uyar şiirine hem Türk şiirine farklı bir bakış açısı sunuyor.
Natama dergisinin 29. sayısının şairleri Melda Köser, Süreyyya Evren, Mehmet Öztek, Canan Yaka, Enis Akın, Ferruh Tunç, Gökhan Bakar, Cuma Duymaz, Spiritus Asper, Yasin Koç, A. …
Aralık 2019’da Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan Covid-19 hastalığı tüm dünyada, yaşamın her alanındaki dengeleri alt üst etti. 3 Mayıs 2020’ye kadar 3,52 milyon vaka, 247.744 ölüm tespit edildi. Dünün gündemi savaşlar ve savaş göçmenleriyken bugün tüm dünya içe kapanmaya ve sosyal izolasyona odaklanmış durumda. Bu yazı yazılırken Türkiye virüsten en çok etkilenen yedinci ülke.
Kültür sanat camiası kurumsal ve bireysel anlamda Covid-19’un neden olduğu bu duruma dünya genelinde en hızlı reaksiyon gösterenlerin başında yer aldı. Sanat ve edebiyat küratörleri geliştirdiği enstrümanlarla bir yandan kulaklarımıza meraklısı olduğumuz yeni çağın artık geldiğini fısıldarken diğer yandan gerçeklikle ilgili tüm algımızı sarsan itici…
Rus şair Boris Rıji, 8 Eylül 1974’te Rusya’nın Çelyabinsk şehrinde doğdu. Jeofizik mühendisi bir babanın ve tıp uzmanı bir annenin üç çocuğundan biri. 1980’de ailesiyle birlikte Sovyetler Birliği zamanındaki adıyla Sverdlovsk, şimdiki adıyla Yekaterinburg’a yerleşti. Eğitimli bir ailede yetişen Rıji, onlu yaşlarında şiirler yazmaya başladı, boksla şampiyonluk derecesi alacak kadar ilgilendi, jeoloji mühendisliği okudu. 17 yaşındayken evlendi, bir oğlu oldu. Rıji 7 Mayıs 2001’de “hepinizi seviyorum pislikler, hoşçakalın” notunu yazıp henüz 26 yaşındayken Yekaterinburg’da kendini asarak intihar etti ve ardında bine yakın şiir bıraktı.
Rusya’nın Ural bölgesinin önde gelen ağır sanayi ve kültür merkezi olan Yekaterinburg’daki yaşam Rıji’yi derinden etkiledi…
Çev. Ezgi Bıdak — Mehmet Öztek
***
Nasıl da buzla kaplı granit,
ve soğuk duruyor toprakta-
hatırayla kaplanmış bu şehri,
terk etmek istiyorum ilelebet.
Sıcak bir gar birası olacak,
bir bulut başımın üstünde,
ve bir şarkı olacak kederli-
sonsuza dek vedalaşacağım seninle.
Daha fazla gökyüzü, sıcaklık, insanlık.
Daha fazla kara keder, şair.
Ne gerek var konuşmaya sonsuzluğu,
Olmayan şeyleri daha doğrusu.
Kanatlı Kama nehriydi olay yeri, Mavili-karalı nehir, tam orada, Mandelştam’ın bedava, dişsiz bir şarkıyı haykırdığı yer Puşkin uzmanlarına. Vagonun dibinde, sabrı tükenmiş hırsız yumruğuyla pencereyi kırıyor (çingene kampında dolanan Grigoriev gibi) ve yalınayak duruyor cam kırıklarının üzerinde. Uzun uzun…
Al bak bu sensin
Bu da senin sevme organın
Hem beş bin yaşındasın
Hem üç
Bugün nefret ediyorsun
Yarın suç
Bir kazı alanında buldular seni
Yanında sevme organın
Taşlaşmış bir suret
Bir işlikte çöpe atılmış emeğin
En çok ellerin
Kavramış bak sevme organını
Son nefesini öyle vermişsin
Bizim buralarda sevgi suç
Gerçeklerden kaç
Yarım kalmış bir öç
Her gün siliyorlar hatırlama organını
Bizim buralarda tarih koca bir unut
Unutma beni çiçekleri
Ellerinde organından akmış birkaç damla sevgi lekesi
Bizim buralarda hikayeler hep yarım
Her şey biraz güç
Sevgi organına yaslamışsın başını
Bir kazı alanında
Bacaklarını karnına çekmiş buldular seni
Biraz yağmur yağmış
Biraz yağmur yağmış
Hepsi bu
Bulamıyor nefreti, ne tarih kitabında, pert
Ama gaddar hükümdar, gözü kuma dönmüş işkenceci
Bir ipi bir ucundan öbürüne yakıp, alev alev
Gerisingeri küllerini yediren deli, bozuk
Ne de dün, geçmişinde, sokak köşesinde
Planlayan yüzüne kuru ot dökmeyi, süt
Alan elinden kazanılmış üç kuşun üç lades kemiğini
Çeken serçeyi ipinden, sürükleyen, öl
Ne onun için ne bunun için ne de kendine
Kaldır, üç lokma, üç diş ısırırken heykeltraş, kolu
Tükürürken dansçı, öğürürken dikiş makinesi, ol, olmuyor
Başında usta bir terzi, elinde mezura ölçüye kalkacak şimdi
Olmuyor artık, bunu anladı, hissetti, nefretsiz
Kovalayamıyor, son asker, kaçan, yalpa yalpa
Koşan ilk yavrunun yanlış…
Eksik Güç Eros’tan Mutlak Hazzın Evi Thanatos’a
Yönelen Arzu
Derginin bir önceki sayısında yayımlanan yazımın ilk bölümünde Ece Ayhan şiirine genel bir bakış ve yorum getirmiştim. Sonrasında da şairin şiirini şizofrenik söyleme ve başarısız öznenin baba’ya bakışına göre değerlendirmeye çalışmıştım. Bu bölümde, yazının ilk bölümünde yalnızca ismen atıfta bulunarak geçtiğim Eros ve Thanatos’u detaylandırmaya çalışacağım.
İkame, bir nesnenin yerine bir başka nesneyi geçirerek yol alması, nesneden nesneye zıplayarak ilerleme çabasıdır (Erdem-Ergül, 2014:11). İmgesel alandan dil tarafından alıkonulmuş ve hadım edilmiş şair, kültürel alanın eksik haz dolu nesnelerinden kurtulmak, mutlak hazza az da olsa yaklaşabilmek ve yabancılaşma fenomenini olabildiğince askıya almak…
Bir kadın en çok 72 yaşında üzülür
İsimlerini hatırlamadığı adamların yüzlerini düşünür
Her şeyin yeniden ve daima hep aynı olmasına üzülür
Bir kadının gözlerinin altı çökük ve dişlerini kendi etine geçirmiş bir büyük balık gibi ise bir kadın
Ben gitsem iyi olur kızım
Bazen anneler toplayamaz kafasını
72 eşit parçaya bölünmüş gibi hissederler
Hayat aynı hayat
Meseleler aynı mesele
Ama sen durma koş, erguvanlar içine doğ
Tabanca gibi sikleri, hayvan gibi böğüren sesleri sakın korkutmasın seni
Bir kadının her zaman kocaman elleri
Uzat dene kucakla yorulma üzülme
Anladın değil mi güzel kızım
Anladın mı kadınlar neden ölüme kırıta kırıta gider
…
İçeri girip ben de şu dar pantolonlardan denemek istiyorum dedim. Sesim o kadar ezik çıktı ki, satıcı çocuk neredeyse yanaklarımdan öpecekti. Epeydir bir sevenim olmamıştı gözlerim doldu. Pantolonlar güzeldi. Hiç üşenmedi yavrum, hepsini tek tek gösterdi. Bırak onları bırak gösterme soytarı gibi diyemedim. Bazılarına sığamadım. Biraz da utanarak popom tam şey durmadı dedim. Tam şey durmadı. Bunu dedim. Burada anlaşılmamışsa bile, o beni anladı. Kalçaları mükemmel gösteren bir modeldir bu deyip diğerini uzattı. Kalçalar mükemmel görünmeyince daha da sıkıldım. Bugün halen aklıma gelir o günkü kalçalarım.
Üç aylık şiir ve eleştiri dergisi